Acayip hissediyorum. Blog'un adresini hatırlamak için bile
ekşisözlük'te geçenlerde yıllar sonra nedense oylanmış bir entry'e bakmam
gerekti. 14 sene filan geçmiş buradaki son post'un üzerinden. Oylanan da Jack
Shephard başlığına yapıştırdığım şu yazı: https://patativepatata.blogspot.com/2010/10/yesil-yesil-aglamak.html
Bu html ekranı (6 senedir filan Web Tasarımı ve Kodlama okuyorum
açıköğretim fakültesinde, bölüm 2 yıllık.) da değişmiş gibi, belki de yazdığımı
sanıp bir şey paylaşamayacağım, kısmet.
Neden burdayım peki? İki sebebi var
sanırım. Birincisi; dün sabah uyanır uyanmaz izlediğim, Stoacı Filozof isimli bir
youtube kanalından rastgele karşıma çıkan videodaki bazı tavsiyeleri nedense
çok ciddiye alıp bir ay twitter'a (x değil evet) girmeme kararı almam.
Diyeceksin ki sanki çok mu bir şey yazıyordun orda, yoo ama bir şey yazmasan da
sürekli sayfa kaydırarak bir şeyler okuyup, sıkıntıdan dönüp dönüp twitter'a girince (“Her gün yaptığın şey, bağımlılıktır.” gibi çok basit ama düşündürücü bir cümle kurmuştu geçenlerde İlker Canikligil, haklı gibi.) kendi
düşüncelerinle twitter ahalisinin düşünceleri birbirine karışıyor gibi bir şey
oluyor sanırım. İkinci sebep de yazıya başlık olan Mücevher.
Kendisi Cem
Adrian'ın meslekteki 20. yılına özel hazırladığı albümün ismi. Yıllar sonra
değiştirdiğim gözlüğümü Küçükbakkalköy'deki gözlükçüden almaktan dönerken, lapa
lapa yağıp Kayışdağımızı beyaza boyayan karın altında, beremin üstüne kapüşonumun altına konuşlandırdığım kulaküstü kulaklığımdan rastgele Gazapizm şarkıları dinlerken
Af isminde bir şarkıya denk gelmemle keşfettiğim acayip albüm. Yolda
repeat'e almam yetmedi, böyle durumlarda hep yaptığım gibi hemen kim ne yazmış
diye sözlük'e girip baktım. Fakat başka şarkıların yanında bu isimde bir Aylin
Aslım-Cem Adrian şarkısıyla ilgili birkaç entry yazılmışsa da benim dinlediğim
şarkı bu değil gibiydi. YouTube Music'te (Evet spotify'ı bazı podcast'ler
dışında bıraktım sayılır.) şarkının kapağında çeşitli mücevherlerle süslü Cem
Adrian fotoğrafı olunca, şarkının asıl sahibine ve ilgili albüm ismine de ulaştım. Albüme de bakayım bari derken, şarkılara bir baktım ki liste git git bitmiyor. Mücevher'le ilgili ekşisözlük'te neyse ki entry'ler vardı. Albüm Kasım 2024'te çıkmış, ben yeni farkına varıyorum. Cem Adrian fanı filan değilim, sesine tahammül edemeyenleri de anlayabiliyorum, benim de bildiğim birkaç şarkısı vardır, hüznü bazı hüzünlerime güzel denk gelir bazen açar dinlerim sadece. Hatta geçenlerde bir akşam kısa süreli elektrik kesildi de nedense aklıma Sen Gel Diyorsun türküsünün cover'ı geldi, açıp dinledim karanlıkta. Neyse asıl mevzu ne: Albümde 80 (yazıyla seksen) tane şarkı var canlar. Bir kısmı şiir aslında ama hepsi farklı bir isimle düet gibi. Ceza ile Sagopa Kajmer bile bu albümde buluşmuş. Kaç gündür ara ara dinliyorum ama bitiremedim. Toplam 5,5 saat civarı sürüyormuş. Bazı şarkıları tekrar tekrar dinlemekten de olabilir tabii (Mesela Emre Aydın ne yapmış öyle ya, şarkıyı da böylece keşfetmiş oldum: Yalnız da Ayağa Kalkabilirim). Hülasa, sanki yeni bir şey mi yapmış (ilk defa duyuyorsam benim için yeni zaten bir yandan da) diyen hadsizleri bir kenara bırakırsak, isimlerini bile okuyamadığım keko rapçilerin hiçbir şey ifade etmeyen ama bir kısım gençliğin en çok dinlenenler listelerine soktuğu korkunç şarkılarının yanında bu emeğe saygı duymamak imkânsız.
Susmuş, unutmuş, bırakmış bu hâlim.
Gençlik demişken, Yiğit ve Yağız dokuz yaşında İstiklâl Marşı'nın on kıtasını da ezberlemiş. Peki anladınız mı ne anlatıldığını diye sordum, Yiğit istiklâl ne demek onu bile bilmiyorum dedi. Sorumluluk sahibi bir hala olduğum için, biraz da eğlensinler diye kendim de ilk defa deneyimleyerek chatgpt'ye sesli olarak istiklâl kelimesinin anlamını sordum. Çok hoşlarına gitti. Bir saat sonra Yiğit'e sordum, ne demekmiş istiklâl? ÖZGÜRLÜK.
Mithat Cemal Kuntay'ın Üç İstanbul'unu okuyorum Mücevher'i keşfimle hemen hemen aynı zamandan beri. Asıl geç kalmışlık budur. 600 sayfalık kitabın üçte birinde filanım ama yazarın üslubu baştan beri afalattı beni. Dizisi de yapılmış sanırım zamanında ama gerçekten çok leziz bir eser. Matruş diye kelime varmış mesela, ayrıca bir erkek güzellemesi yapmak istesem kadın halimle Kuntay Bey kadar iyi yapamam:
"24 yaşındaki Miralay Hüsrev matruş bıyıklıydı, o devirde bıyığını tıraş eden
tek Türk!.. Erkek kemiğinin ne güzel şey olduğunu gösteren etsiz vücut... Uzun
ve ahenkli boy... Tamam yaratılmamış bir yeri yok: elleri eldi, kolları kol..."
Youtube'de izlediğim envai çeşit Türk dizisinin videoları altındaki ecnebice yorumların hastasıyım. Almanca aktör Schaushpieler demekti mesela, bu hafta hatırladım. Bir de aynı diziden yola çıkarak şey düşündüm, voice over (Burda iç ses olanından bahsediyorum.) olayının yapmacık olmayanı çok az be. Dizinin ismini söylemeyeceğim.
Alpay Erdem'in yıllar önce Uykusuz'da (Penguen de olabilir.) bir köşesi vardı (Belki hâlâ vardır, Uykusuz ve Penguen'den geriye dolabımda Gezi'den beri asılı duran #diren sloganlı penguenli karikatür afişi kaldı.), alakasız bir sürü konuyu bağlamsız bir şekilde alt alta yazıyordu. Kedilerine "Sincap" ismini verdiklerini ve bunu çok komik bulduklarını hâlâ hatırlıyorum mesela. Beynimdeki gereksiz bilgiler çöplüğü. Alpay Erdem de twitter'dan sonra artık komik olmamaya başlamıştı zaten.
Ama Umut Sarıkaya hâlâ direniyor. Youtube bağımlısı olarak birkaç pazardır Orhan Şener Deliormanlı'yı izliyorum (twitter detoksuna girmeden önce follow da eylemiştim kendisini.). Bugünkü yayında Naber dergisini tavsiye etti. Ben en son 13. sayıyı almıştım, 14'ü almaya niyetlenip alamamışken Umut Sarıkaya kendisinden beklenmeyen bir performansla 15. sayıyı da çıkardı geçen hafta. Helal olsun zırtlanımıza, tabii ki hemen edineceğiz.