26 Aralık 2010 Pazar

MJ

# Bu yazıyı çok sevgili, bıcırık, şeker ötesi insan MJ'e ithaf ediyorum. Dün o sevimli mesajıyla beni depresyondan çıkarmasaydı evde depresif depresif oturup iyice karamsarlaşacaktım. Onun yerine giyindim, süslendim, dışarı çıktım, bir grup güzel kızla mekana, zamana ve çevredekilere aldırmadan çenem ağrıyana kadar güldüm. Basketbol bahane muhabbet şahane oldu. Çok da güzel oldu tamam mıaa? O değil de, her yerde ye kürküm ye anasını satayım. Tipimize bakıp biletlerimizi kontrol etmediler bile. Ne yalan dünya.

# Dünyanın yalan olduğunu bu hafta bir kez daha anlamıştım. O çok hoş olmamıştı aslında. Aslında bildiğin bir şey ama işte bu boyutlarda olduğuna inanmak istemiyorsun. Torpil müessesesi Türkiye'de en iyi işleyen mekanizma olsa gerek. Bir de haklarını arayanları susturma mekanizması. Bunlar mükemmel gerçekten.

# Bir tespitim var. Şimdi bizim memlekette ilk kez tanışıldığında bile kadınlar kadınlarla ve erkekler erkeklerle öpüşür ama erkek-kadın öpüşmez, en fazla el sıkışır di mi? Avrupa'da ya da ABD'de olay tam tersi oluyor. Erkekler kendi aralarında en fazla böyle sırta vurmalı bir yarım sarılma yapıyorlar el sıkışıp, ama kadınları öpüyorlar yanaktan gayet normal bir şekilde. Hatta erkeklerin öpüşmesi gaylik gibi görülüyor, zinhar rastlanmıyor heteroseksüel erkekler arasında böyle bir şeye filan. Her şey ne kadar da kafamızın içinde aslında di mi, tüm sınırlar, tüm kurallar, Brenda Chenowith'in dediği gibi.

# Bir tespitim daha var. Bu dolmuş olayı dünyada bir tek bizde mevcut olabilir lan. Ne acayip. Düşünsene Parisliyi "Müsait bir yerde inecek var!", Londralıyı "Kaptan ışıkta bıraksana!" filan diye bağırırken. Burbankli arkadan para uzatıyormuş mesela. Bu kültürden yoksun adamlar. Yazık. Ayrıca kim şoföre kaptan denebileceğini düşündü bunu da merak ediyorum.

# Herkesin olduğu gibi benim de kanka olmak istediğim ünlüler var. Şimdilik şöyle sayabilirim:

Craig Ferguson
Neil Patrick Harris
Jim Parsons
Yvonne Strahovski
Penelope Cruz

Ayrıca ekşi sözlükteki ilgili başlığa aslında sevişmek istediği ünlünün ismini yazıp da sonra "altına kanka ayağı göt ayağı" bakınızı veren mallardan nefret ediyorum. Basıyorum eksiyi. Komik olduğunu sanıyor bi de. Senin gibi bir sürü mal aynı iğrençliği yapmış aslında ama önceki entryleri okumaktan aciz olduğun için fikrini çok orijinal buluyorsun. Canım benim.

# Güzelim Christmas TV'nin "Come on home!" kısmına "İctima var!" diye güfte yazıp evde bağıra çağıra söyleyen kardeşim de askerliğin mantığın bittiği yer olduğunu tekrar ispat etti. Şarkının da içine etti sağolsun.

# Kendim için istediğim yeni yıl dileğim gerçekleşmedi. Ben yine Seattle isteyeceğim bu sene. Gerçekleşmesi imkansız olsa da. Düşündüm de, en fazla gitmek istiyormuşum. Herkese hayallerinin gerçekleştiği bir yıl diliyorum.

23 Aralık 2010 Perşembe

Hauntingly Beautiful



Ted Mosby HIMYM'in bence en güzel bölümlerinden olan The Pineapple Incident'ta Barney'nin gazıyla kafayı bulunca karaoke kelimesinin empty orchestra demek olduğunu öğrenip "hauntingly beautiful" diyordu ya, bu performans da öyle. Sona doğru tüylerin diken diken olacak, garanti veriyorum.

Aliona Savchenko - Robin Szolkowy çifti buz üstünde muhteşem uyumun ve estetiğin çifti. Bayılıyorum. Ama çok zamanları kalmadı maalesef sporcu olarak.

16 Aralık 2010 Perşembe

Of Necdet Of


Bu Hatırla Sevgili ile Çemberimde Gül Oya benim dram kotamı doldurmuş arkadaş. Cuma geceleri böğrüme öküzler otururdu Hatırla Sevgili bitince. Hele şu bölüm gibi bölümler sonunda perişan olurdum çok iyi hatırlıyorum. Cumartesi de leyla leyla dolaşıyordum ortalıkta staja filan gittiğim halde. Hey gidi. Anladım ki kimse, hiç kimse sen değil be Necdet.

12 Aralık 2010 Pazar

Karamel

# Karamel işte. Bir kelimeyle, hem de çok güzel bir kelimeyle kırılacak kadar örselenmiş ruhumuz. Karamel alanlardan değil verenlerdenseniz daha çok kırılacaksınız. Maalesef.

# Av Mevsimi'nden kısaca bahsedecem. İçimde yazma hevesi bile yok kendisine karşı. Filmden çıktığımızda jazz ve clair'e yaptığım ilk yorum: "Bok gibi bir film." olmuştu, jazz'ın isteğiyle verdiğim puan da 6/10. Çok büyük beklentiyle filan da izlemedim. Ama o kadar aptalca şeyler vardı ki filmde, bir şeye benzetemedim. Hatalarını kabul edip yine de izlenesi film diyenleri anlıyorum da, muhteşem bir film sırf Hayde sahnesi için bile izlenir diyenleri aklım almıyor. Hayır arkadaşım bir film sırf bir sahnesi için izlenmez. Hele gereksizce uzunsa. Ana haber bültenleri bile kaç kere gösterdi malum sahneyi ki bence de filmdeki güzel birkaç şeyden birisiydi. Sanatın duyguyla alakalı bir şey olduğunu hatırlamamızı sağlayan filmdeki ender sahnelerden bir tanesiydi ve "Yaşasın cinayet masası!" saçmalığını tazmin edebildik. Ama bunun gibi birkaç sahne ve görüntü yönetiminin başarısı filmin tamamındaki olmamışlığı tazmin edemedi maalesef. Ayrıca Kazım Koyuncu'nun Hayde'sinin bu şekilde tanınması ve Anlamazdın misali ayağa düşmesi belki biraz bencilce olacak ama, rahatsız etti beni.

# Sırf gri değil ne ojeler varmış meğer. Suda renk değiştirenler bile varmış. Oje konusunda vizyonum çok darmış. Sırf ojeye adanmış bir blog bile varmış sanal alemde: http://hangiojeyakismazkibana.blogspot.com/
Bunu dün keşfedip kayboldum sitede renkten renge atlarken. Oje bağımlısı olduğumu da tescilledim işaretlerini paylaşarak.

# İşimdeyim Gücümdeyim kendi kendime puhaha şeklinde deli gibi gülmelerim eşliğinde sona erdi. Umut Sarıkaya'ya bir kez daha sen çok yaşa e mi dilekleri iletildi.

# Mahallede dün gece başlayan elektrik kesintisi bu akşam 5'e kadar devam etti. Kombi yanmayınca battaniyeli çocuk gibi kalakaldık. Evdeki telefonların ve bilgisayarın da şarjı tükenince benim emektar walkmane başvurdum. Lisede arkadaşın çektiği yabancı kasedi dinledim yıllar sonra. O zaman sözlerini anlayamadığım şarkılar aşırı melankolik 80'ler şarkılarıymış meğer. Eğlendim. Ama Careless Whisper candır bak. Hele Rufus Wainwright yorumu orgazmiktir. Şöyle: http://fizy.com/s/13trnn

# Karamel alanlardan ol dedim ya, bir de hiçbir şeyin farkında olmayanlardan ol mümkünse. Fazla farkında olunca dünya dayanılmaz oluyor çünkü. Ölümün fazlasıyla farkındaysan mesela, 2 sn sonra ölebileceğinin farkındaysan ve iş yerinde iş yapıyor gibi görünmek için manasızca bilgisayar ekranına bakıyorsan aynı anda, yapmak istediğin birçok şey varsa ve yapamıyorsan, kapkara oluyor için. En son Desmond Hume abimizin de dediği gibi "Ignorance is Bliss".

# Was a long and cold december dedirtecek bir kış geldi. Umut Sarıkaya'nın deyişiyle "Yaz insanları" siktirip gidebilirsiniz artık parmak arası terliklerinizi de alıp. Gün mandalina ve çorap dostu kış insanlarının günü.

# Doktor Jivago'yu okuyorum. Ama ben bu Rus Edebiyatı'ndaki milyon tane karakter olayından sıkılıyorum açıkçası dostlar. Çok mühim kavramlardan bahsediyorlar, çok didaktikler ama her bölümde karşımıza ayrı birisi çıkınca ben kopuyorum ister istemez kitaptan. Suç ve Ceza'da da öyle oldum mesela. Raskolnikov'u özümseyebildim bir tek. Zaten bir insanın da birden farklı bir sürü ismi oluyor ya, iyice içinde çıkılmaz oluyor her şey. Ama yine de okumalıyız klasikleri elimizden geldiğince.

# Son olarak şundan bahsedeyim:

Bu haberi görünce kardeşime Matthew abi tiyatro oyununda oynayacakmış dedim. Hangi Matthew abi dedi, kaç tane Matthew abi var dedim. Hee doğru dedi. Buradan kendisini ailecek abi gibi sevdiğimizi anlayabilirsiniz. Bu oyun da Akbank Yeni Kuşak Tiyatro'da dostlarla izleyip pek beğendiğimiz Şeylerin Şekli'nin yazarının başka bir oyunu. 2 kardeşi anlatan bir kara komediymiş. Nasıl olacağını merak ettim tabii ama Londra'ya gitmek de pek imkan dahilinde görünmüyor. Mart'ta yolu Londra'ya düşecek birileri olursa daha fazla bilgiye şuradan ulaşılabilir: http://darkufo.blogspot.com/2010/11/matthew-fox-in-forest-dark-and-deep.html

# Ben Rufus'cığımla kendi kendiliğime geri döneyim. Oooh Jerusalem diye sahte sahte neşeleneyim.

1 Aralık 2010 Çarşamba

Nostaljim geldi



Ne pis milletiz arkadaş. Kadıncağız deneysel bir şeyler yapmak istemiş. Güzel güzel giyinmiş, İstiklal'de şarkısını söylemeye başlıyor. Arkasında toplanan kalabalığa bak. Neredeyse memleketin bir numaralı sorunu abazanlıktır diyesim geliyor böyle olunca. Onun haricinde, Galatasaray Lisesi'nin meşhur kapısının özel olarak açtırıldığı klipte, İstiklal Caddesi'nin eski granitsiz hallerini de görüp ayrıca hüzünlenebiliyoruz. Şapkalı abiye de gönüllü korumalığı için teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Eneem



Onların oralarda soccer derler de, Metyüv yendi britişleri top sektirmede valla. Topçu çıktı bi de bizim oğlan iyi mi? Kızcağız da eteğiyle filan uğraşıyor, ilginçmiş o kısımlar. Diğer sunucunun tayt formundaki pantolununu da belirtmeden geçemiycem. Metyüv ne işin var la orda?