26 Eylül 2010 Pazar

Mesâiler Kabilesi

a'nın üzerinde şapka var ki uzun okunsun. Biliyorsunuz Cem Yılmaz tabiri bu. İlkel yaşama isteğinden dem vururken, mesai denen kavramı icat eden acınası insan ve onun bugünkü cemaati için sarfedilmiş bir sözcük öbeği.(Bundan sonrasında şapka olmayacak, uğraştırıyor shift filan, Fransızca yazılan ödevleri hatırlıyorum ve geriliyorum ayrıca.)
Mesailer temel olarak ikiye ayrılabilir. Kamu denilen devlete hizmet eden yığınlar ve özel sektör denilen, sırf kapitali olup biraz da şansı olduğu için bir sürü insanı parasına para katmak için çalıştıran patronlara hizmet eden yığınlar.
Ben geçmişteki kısa staj tecrübelerimde ve yeni başladığım tecrübemde ikinci gruba dahil olduğum için onlardan bahsedeceğim bir nebze.

İlk izlenimler

Mesai kabilesi insancıkları işlerine ulaşmak için sabah erken saatlerde kalkarlar. O sıkıcı ortam için sıcak yataktan kalkabilmek bile büyük bir teşekkürü hak etmektedir. Grilik burada başlar zaten. Uyanılan sabah ne kadar güneşli olursa olsun. Kabile mensuplarının bir kısmı toplu taşımada koşuştururken bir kısmı patronların tahsis ettiği servisleri kullanırlar. Adlarını bilmedikleri tanışlar edinirler işe ulaşma yolunda. Her sabah karşı kaldırımda bekleyen uzun saçlı satış elemanı tipli çocuk yahut kırmızı servise binen kız gibi selamsız tanıdıklar. İstanbul'da yaşayanları trafikle de mücadele etmek zorundadırlar. Hele bir de kıta değiştiriliyorsa, her an her şey olabilir. İşe 10 dk. erken de 45 dk. geç de varabilirler. Yarım kalan uykuyu serviste tamamlamaya çalışan gözleri kapalı ve gövdesi aracın hareketleriyle sallanan mesai mensupları post-apokaliptik filmlerdeki sahnelere benzer korkunç görüntüler ortaya koyarlar bu halleriyle.

Kabile insanları işe gelir gelmez bilgisayarlarını açar, çaylarını ve poğaça/sandviçlerini alırlar. Büyük bir görev bilinciyle internetten gazeteleri okurlar. Sonra mail kutularını açıp işe koyulurlar.

Samimiyetsizlik diz boyudur. Sürekli yapmacık bir gülümsemeyle selamlarlar birbirlerini. "Bey"ler, "Hanım"lar havada uçuşur. 20 sn önce şakalaşılan insan odadan ayrılınca küfürlerle anılır. Telefonda hanımefendi/beyefendi olan insan ahizeyi yerine koyar koymaz gerizekalı olur şerefsiz olur. Hiçbir şekilde tahammül edemedikleri insanlarla hayatlarındaki herkesten daha çok zaman geçirmek mecburiyetindedirler. Berbat esprilere gülüyormuş gibi yapmak mecburiyetindedirler. Yalan bir hayat yaşamak mecburiyetindedirler. Mecburen, mecburen mecburiyettendir biteviye.

Özgürlükleri windows media playerın çaldığı şarkılar ve free friday gibi kurumsal zamazingolarla sınırlıdır. Faks, telefon, yazıcı, tarayıcı en iyi dostları olur. Cuma akşama doğru otomatik neşe gelir bunlara. Ama hiçbirisi çaycı Mustafa abi kadar mutlu ve güler yüzlü değildir. Panikten stresten yemek yiyemezler. Çay üstüne çay içerler. Sağlıksız sağlıksız dolanırlar etrafta. İşler yetişmeyince fazla mesai denen şeye kalırlar. Kendi hayatlarına ayırdıkları süre iyice kısalır, kuşa döner.

Ütü hayatlarının önemli bir parçasıdır. Pazar akşamları bir öküz oturur böğürlerine. Pazartesi sabahları uyanmak daha bir zordur.

P.S: Postun yazımı sırasında Tori Amos - I don't like Mondays deyip duruyordu loopda.

2 yorum:

Barakuda dedi ki...

gelecekteki muhtemel halimden feci derecede tırsmış olmakla birlikte sağ alttaki chuck promo fotosundaki chuck samimiyetiyle 3. ve 4. sezon fotolarındaki cool ajan tripleri arasındaki farka dikkat çekmek istiyorum..

yılın 2 ayı haricindeki sömürme odaklı yaşamıma 3 yıl daha devam edecek olmamın bende yarattığı acı-haz karışımı duyguyla selam ediyorum sana.. çalış ak..

manzanasverdes dedi ki...

Eyvallah. Ben de sana bu kabile dışında bulabileceğin mesut bir yaşam diliyorum. Eğer mümkün olabilirse tabii.