30 Kasım 2010 Salı

Kürk Mantolu Madonna

Kitabın çok afilli bir ismi varken oldukça sıradan bir kapağı olması beni şaşırtmıştı açıkçası. Böyle bir resim olabilirdi Sabahattin Ali fotoğrafı yerine. Bu resim, Maria Puder'in portresinin orijinali olan Andreas Del Sarto'nun Madonna Delle Arpie'si. Kitabın ruhunu hissedebiliyor insan Madonna'ya bakarken tuhaf bir şekilde.
Kürk Mantolu Madonna ise sadece okunmalı. Kişiye özel olmalı hissettirdikleri. 1930'ların Türkçesiyle 2000'lerin insanlarını nasıl bu denli etkileyebildiğine hayret edilmeli. Geriye bir sürü güzel cümle kalmalı altı çizili:

"Benim hayalimdeki Avrupa'nın nasıl bir şey olduğunu ve şimdi içinde yaşadığım şehrin buna nazaran ne noksanları olduğunu kendim de bilmiyordum... Hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim."

"Dünyada bana hiçbir şey, tabiattan melül bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir."

"Demek beni beklemişti. Demek ben onun için ehemmiyeti olan bir insandım. Okşanmış bir küçük kedi gibi gözlerinin içine baktım: Teşekkür ederim!"

"Hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hâlâ kabul edemiyor musunuz? Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. İnsanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafını uydururlar; ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden her şeyi bırakıp kaçarlar. Halbuki mümkün olanla kanaat etseler, hayallerindekini hakikat zannetmekten vazgeçseler bu böyle olmaz."

"Onu çok seviyordum. İçimde bütün dünyayı sevecek kadar çok muhabbet bulunduğunu hissediyor ve bunu nihayet bir yere sarfedebildiğim için kendimi mesut sayıyordum."

"Hayatımızın, birtakım ehemmiyetsiz teferruatın oyuncağı olduğunu, çünkü asıl hayatın teferruattan ibaret bulunduğunu görüyordum. Bizim mantığımızla hayatın mantığı asla birbirine uymuyordu. Bir kadın, trenin penceresinden dışarı bakabilir, bu sırada gözüne bir kömür parçası kaçar, o ehemmiyet vermeden bunu ovuşturur ve bu minimini hadise dünyanın en güzel gözlerinden birini kör edebilirdi."

"Belki bu da kâfiydi. Bir insana bir insan herhalde yeterdi. Fakat o da olmayınca? Her şeyin bir hayal, aldatıcı bir rüya, tam bir vehim olduğu meydana çıkınca ne yapılabilirdi? Bu sefer inanmak ve ümit etmek kabiliyetini ben kaybetmiştim."

2 yorum:

jazz dedi ki...

bi de karma demişim, secret demişim. "bırak allah'ını seversen ya" diyorum 10 gün önceki halime. 10 günde insanın karmaya inancı böyle de sarsılır işte. hayallerde yaşamak, gerçek dünyanın kapısını aralayınca çok pis koyuyor. o kapıyı aralayıp toptan gerçek hayata dalalım ki, kırılan dökülen olsun da canımız çok acımadan daha çabuk bitsin en azından. (doldum taştım yahu).

manzanasverdes dedi ki...

Marshall Eriksen'ın Frozen Waffle teorisini benimsemek lazım sanırsam. Beklemezsen olur, gözünün içine bakıp fazla istediğin şeyler zayi olur.