27 Mart 2011 Pazar

İran sinemasını övüyorum

İran sineması hakında o kadar bilgim yok, estağfirullah. Ama Umut Sarıkaya'nın karikatürü aklıma geldi. Entel görünme heveslisi tipler biraraya gelmiş, abi gel bugün İran sinemasını övüyoruz diye birisini çağırıyorlardı yanlarına. Komikti. İran sineması deyince aklıma gelen, postta bahsedeceğim Macid Macidi(ya da Majid Majidi) filmleri dışında bir de Turtles Can Fly (Lakpoştha Pervaz Mikonend) var benim. Ama izlediğim zaman benzer duygular hissetmeme engel değil bu bilgisizliğim. 


Bu sahne geçen hafta bu saatlerde izlediğim ve yönetmenin beni yine dağıtmayı başardığı Baran filminden. Bunun gibi bir sürü fotoğraflık kare içeriyor zaten bu adamın filmleri. 2001 yapımı Baran, bizim algılayamayacağımız kadar ulvi bir aşkı anlatıyor olmasından mı, orada olduğunu bildiğimiz ama yokmuş gibi davrandığımız hayatları göstermesinden mi, "Bir parça ekmeğim var, paylaşır mısın?" gibi yaşadığımız zaman için artık anlaşılmaz gelen cümleler duymamızı sağlamasından mı bilmem, insanın içini eziyor. 


Bu sahne televizyonda izleyip yönetmeni keşfetmemi sağlayan 1997 yapımı Bacheha-ye Aseman (Children of Heaven) filminden. Bir çift ayakkabıyla ilgili olan film, kardeş sevgisini, çocuk saflığını ve birinci olmanın her zaman istenen bir şey olmayabileceğini bu kadar naif anlatabilmesiyle yüreğimizi yumuşatıyor. 



Bu sahne de 1999 yapımı Rang-e Khoda (The Color of Paradise) filminden. Aslında Cennetin Rengi'nden çok Tanrı'nın Rengi gibi bir anlamı varmış sanırım. Khoda, bizim de kullandığımız Hüda kelimesinin karşılığı olduğundan. Ki zaten böyle olması gerektiğini de filmin finalinde anlarız. Diğer iki filmden çok daha trajiktir bence. Gözleri görmeyen bir çocuğun dünyayı algılama çabasında ve babasının çaresizliğinde biz de kendimizi sorgularken, İran'ın aslında çok güzel bir yer olduğunu da görmemizi sağlamıştır yönetmen.

Yönetmenin diğer filmlerini de izlemek istiyorum bir an önce. Benim gibi basit, naif, içten insan hikayelerini, yalın ve şiirsel anlatımı ve sembolik görselliği seviyorsanız şiddetle tavsiye ederim. Üstelik ne kadar Batılı olmaya çalışırsak çalışalım bir o kadar Doğulu olduğumuzu görüp bir aydınlanmaya ulaşabiliyoruz kendi içimizde. Bu yüzden bir Batılının duygu sömürüsü ya da ajitasyon gibi algılayabileceği öğeler bizim için daha anlaşılabilir oluyor sanırım İran sinemasında.

2 yorum:

Barakuda dedi ki...

birkaç dakika önce bir arkadaştan benzer bir doğu-batı karışımı kimliğimizle ilgili güzel tespitler duymuşken bunu* okumak da pek güzel oldu..

*Üstelik ne kadar Batılı olmaya çalışırsak çalışalım bir o kadar Doğulu olduğumuzu görüp bir aydınlanmaya ulaşabiliyoruz kendi içimizde. Bu yüzden bir Batılının duygu sömürüsü ya da ajitasyon gibi algılayabileceği öğeler bizim için daha anlaşılabilir oluyor sanırım İran sinemasında.

güzel.. yönetmeni çok duydum senelerdir ancak elbette ki;

Barakuda=tembel

manzanasverdes dedi ki...

Bir diyalogu farkında olmadan pekiştirdiğime sevindim :) Gerçekten onu hissediyoruz bu filmlerde. Hatta Baran'da Türkçe de duyuyoruz. İzlemesi kolay filmler oluyor kendimizi özdeşleştirebildiğimiz için. Sanatta Less is More'u savunanlar seveceklerdir diye düşünüyorum.

Barakuda da izleyecek illa ki :)